Acıyla uyandım. Yatakta doğruldum,
karanlıktı. Sessizce yataktan kalkmak istedim ama yapamadım. Başım çatlıyordu. Sadece
bir an bile düşünmeye çalıştığımda beynime bıçaklar saplandı. Gülümsedim. İçki içmenin
amacı bu değil miydi zaten? Düşünememek. “Acı da neymiş” dedim kendi kendime. “Ne
acıları karşına alıp güldün sen, baş ağrısı bozmaz seni”. Kendi kendine gaz
veren insanların ortak yalnızlığıyla sarıldım yorganıma. Tekrar uykuya dalmadan
önce gördüğüm bir çift gözü de uyandığımda unutmuştum zaten. Kalktığımda her şey
daha netti. Başım ordan sesleniyordu “ben burdayım unutma beni”. Midem de aynı.
Ama en kötü evredeydim şimdi. Canım gece olduğundan daha çok yandı bir anda. Unutmak
istediğim her şey çöktü üstüme. Ağır geldi. Hem öyle hayali bir acı falan da
değildi. Fiziksel bir acıydı. Tenimi her yöne çekiyorlarmış sanki. Duruldum. Hep
öyle yaparım zaten. Düşünürken susarım. Uzaklarda bulursun beni. Koparım her şeyden.
Işte yine duruldum ben de. Yalnız olmayı düşündüm. Yalnız olmak ben olmaktı. Bu,
alışkın olmadığım bir şey değildi. Ama bir gün karşına biri gelirdi, sen kendini
açardın. Anlatırdın, paylaşırdın, bölüşürdün yükleri. Birlikte aşacağına söz
verirdin bütün zorlukları. Kendine yaslanacak bir duvar buldun sanırdın. Sonra da
o duvar sessizce çekilirdi ya hani sen yaslandığında. O zaman koydu bana da
yalnızlık. Çünkü biliyorum, yaslanmasam, güvenmesem, düşmezdim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder