Kan tadı. Seviyordu o tadı ya da alışmıştı.
Hafifçe doğruldu. Canı acımıyordu, belki biraz gururu… Başını kaldırdığı anda
gördü bir sonraki hamleyi. “O” da düştü yanında yere. Bir anda geldi öfke. Ne olduğunu
anlayamadan ayağa kalktı. Tuttu kadını boğazından. Yapıştırdı duvara. Güçlüydü,
biliyordu gücünü; kadının göz bebeklerine baktığında görüyordu gücünü. “Bir kez
daha” diye soludu kadının gözlerine bakarak. “Bir kez daha vur ona, seni
öldüreyim.” Korkuyu gördü. Ama soluk bir korku. Kadın güldü sonra, buram buram
alkolün kokusu geldi burnuna. Midesi bulandı. Bıraktı zarif boğazını kadının. Bir
adım geri çekildi yavaşça. “O” nu tuttu ve kaldırdı yerden. Tam “o”nun gözündeki
yaşı silerken, acıyı hissetti. “Nefes alamıyorum” diyemedi. Bir kez daha
yerdeydi, kadın gülüyordu. O an anladı. Oyunu tek başına oynamakta zor birşey
yoktu. Kendini korurdun, kazanırdın bir şekilde. Ama oyunu iki kişi oynadığında
savunmasızdın. Arkana bakmak zorundaydın. Ne yaparsan yap “o”nun gözünden düşen
bir damla yaş için ölmeye hazırdın. Çünkü “o” senin canındı. Senden bir
parçaydı. Sen istedin diye gelmişti dünyaya ve zarar görmemesi için kalkandın
sen. Bu düşünce onu kendine getirdi. Dakikalarca yerde kıvranmıştı ve sonunda
bir miktar nefes alabildiğinde duruldu. Gülen ve küfürler saçan güzel kadına
baktı sessizce. Korkmuyordu. Çünkü “o”na, kardeşine, bu güzel kadının yaşattığı
zulmü yaşatmayacaktı. “Benim kalkanım yoktu, gücüm yoktu, tek başıma savaştım. Ama
sen yalnız değilsin.” diye fısıldadı ağlayan küçüğün kulağına. “Ben hep senin
yanındayım ve ben hayatta olduğum sürece, sana hiçbirşey olmayacak.” Ben
hayatta olduğum sürece…
30 Ekim 2013 Çarşamba
28 Ekim 2013 Pazartesi
Duruldum
Acıyla uyandım. Yatakta doğruldum,
karanlıktı. Sessizce yataktan kalkmak istedim ama yapamadım. Başım çatlıyordu. Sadece
bir an bile düşünmeye çalıştığımda beynime bıçaklar saplandı. Gülümsedim. İçki içmenin
amacı bu değil miydi zaten? Düşünememek. “Acı da neymiş” dedim kendi kendime. “Ne
acıları karşına alıp güldün sen, baş ağrısı bozmaz seni”. Kendi kendine gaz
veren insanların ortak yalnızlığıyla sarıldım yorganıma. Tekrar uykuya dalmadan
önce gördüğüm bir çift gözü de uyandığımda unutmuştum zaten. Kalktığımda her şey
daha netti. Başım ordan sesleniyordu “ben burdayım unutma beni”. Midem de aynı.
Ama en kötü evredeydim şimdi. Canım gece olduğundan daha çok yandı bir anda. Unutmak
istediğim her şey çöktü üstüme. Ağır geldi. Hem öyle hayali bir acı falan da
değildi. Fiziksel bir acıydı. Tenimi her yöne çekiyorlarmış sanki. Duruldum. Hep
öyle yaparım zaten. Düşünürken susarım. Uzaklarda bulursun beni. Koparım her şeyden.
Işte yine duruldum ben de. Yalnız olmayı düşündüm. Yalnız olmak ben olmaktı. Bu,
alışkın olmadığım bir şey değildi. Ama bir gün karşına biri gelirdi, sen kendini
açardın. Anlatırdın, paylaşırdın, bölüşürdün yükleri. Birlikte aşacağına söz
verirdin bütün zorlukları. Kendine yaslanacak bir duvar buldun sanırdın. Sonra da
o duvar sessizce çekilirdi ya hani sen yaslandığında. O zaman koydu bana da
yalnızlık. Çünkü biliyorum, yaslanmasam, güvenmesem, düşmezdim…
10 Ekim 2013 Perşembe
Emanet
Bir kız çocuğu var
Oturuyor bankta
Gece yarısını vururken
Yağmurun altında sırılsıklam
Belki 15 yaşında belki 30
Gözyaşları cesaret edemiyor akmaya
İçine süzülüyor yavaşça, sinsice, tam kanayan yaranın üstüne.
Tuz, acı, kan...
Dışardan bakanlar görmesini istediği şeyi görüyorlar
Öfke, hırs, tutku, şehvet, güç...
O ise içinde yaşıyor acıyı, çaresizliği, yalnızlığı
Bir kadın geçiyor önünden
Belki 45 belki 18
Topuğunun sesiyle... tak... tak... tak...
Tıpkı hayatın içinden geçtiği gibi hızlı
Tıpkı kızını deştiği gibi yavaş ve emin adımlarla
Tutku dolu, öfke dolu, şehvet dolu.
Ama güçsüz.
Egosundan nasibini alacağını bile bile...
Ne hayatlar kararttığını bile bile...
Pişman! Pişman olduğunu itiraf edemeyecek kadar pişman.
Geçip gidiyor
Kız kararsız, çaresiz...
Gözler bile yalan söylüyor
Hayat tokatlıyor
İnsan seline bakıyor, kol kola insanlar geçip gidiyor
Arada insanlar onun bankına uğruyor, biraz kalıp gidiyor...
Ama o hala bankın üstünde yalnız, ıslak ve üşümüş
Bu acılar artık bitecek!
Ona hayat veren kadın,
Emanetini geri aldı.
Oturuyor bankta
Gece yarısını vururken
Yağmurun altında sırılsıklam
Belki 15 yaşında belki 30
Gözyaşları cesaret edemiyor akmaya
İçine süzülüyor yavaşça, sinsice, tam kanayan yaranın üstüne.
Tuz, acı, kan...
Dışardan bakanlar görmesini istediği şeyi görüyorlar
Öfke, hırs, tutku, şehvet, güç...
O ise içinde yaşıyor acıyı, çaresizliği, yalnızlığı
Bir kadın geçiyor önünden
Belki 45 belki 18
Topuğunun sesiyle... tak... tak... tak...
Tıpkı hayatın içinden geçtiği gibi hızlı
Tıpkı kızını deştiği gibi yavaş ve emin adımlarla
Tutku dolu, öfke dolu, şehvet dolu.
Ama güçsüz.
Egosundan nasibini alacağını bile bile...
Ne hayatlar kararttığını bile bile...
Pişman! Pişman olduğunu itiraf edemeyecek kadar pişman.
Geçip gidiyor
Kız kararsız, çaresiz...
Gözler bile yalan söylüyor
Hayat tokatlıyor
İnsan seline bakıyor, kol kola insanlar geçip gidiyor
Arada insanlar onun bankına uğruyor, biraz kalıp gidiyor...
Ama o hala bankın üstünde yalnız, ıslak ve üşümüş
Bu acılar artık bitecek!
Ona hayat veren kadın,
Emanetini geri aldı.
8 Ekim 2013 Salı
Sarhoş
Bilen bilir, bir çeşit süngerdir o.
Unutması gereken çok şey, üzüldüğü kızdığı çok şey vardır hayatta. Ama onun
çözümü asla içki olamamıştır. Sarhoş olmaz bi kere. Alkol işlemez beynine. Sadece
yüreğine, bazen de gözlerine…
Gözlerindeki mevsim sonbahardır onun hep. Gözleri
en büyük silahıdır. Bazen öyle bir bakar ki, içine işler. Düşünmemen gereken
şeyler düşündürür sana, hissetmemen gereken şeyler hissettirir. Hele bir de
erkeksen… Ama kötülük olduğunu bildiği halde yapar bunu. Malum, hayatta hep
olmak istediği ama hiç olamadığı şeyin adıdır “kötü”. Yüreği bir kaya kadar
sert, zihni okyanus gibi berrak, teni yumuşacıktır. Elleri küçüktür ve hep
soğuktur. Ürkektir, gözlerinin arkasına saklanır. Gözleri deler seni. Anlamazsın
bile korktuğunu. Senin korkunu şefkatiyle karşılar o. Bilir çünkü korkmanın,
savunmasız ve yalnız olmanın ne demek olduğunu. Ondan büyük de olsan anne
şefkati gösterir sana. Bilir çünkü şeyi… Bilir işte.
Ellerini koklar senin. Sevdiği kokular
vardır. Sigara kokusunu sever elde, metal kokusuyla karışık. Herşeyi koklar
zaten, öyle tanışır seninle. Sever seni, severse eğer… Mutlu eder seni,
kimsenin edemeyeceği kadar.
Gece olur…
Uykusu yoktur onun. Herkes uyur, o düşünür.
Gecenin karanlığını, soğuğunu ve kokusunu sever. Hem de herşeyden çok sever. Kamufle
olur, kaçar herkesten. Ağlarsa o zaman ağlar bi tek. Görmezsin sen çünkü
güvenini sarsmak istemez. Öyle sıradan bir kadın değildir o, timsah gözyaşları
dökmez. Geceye meydan okur. Yanından geçen herkese meydan okur. Hayata meydan
okur ve kendine… Yağmur’u sever üstüne yağdıkça. Ironiktir biraz evet. Yağmur’un
altında kimse izlemezken dans eder o. İbadet gibi bir şeydir onun için. Mutlu olma
sebebidir vücudunun her hareketi. Bedenini önemser çünkü. Zarar gelmesine
katlanamaz. İzin de vermez.
Peki sarhoş olursa? O zaman eline bir şans geçmiş demektir. İyi kullanman gerekir. Sana güvenmiştir çünkü. Kendini emanet etmiştir sana. Senin ne yaptığın o emanetle, bütün geleceği belirler. Ertesi sabah uyandığında senin hakkında kesin bir karar vermiştir bile. Hata yaptıysan eğer, bir daha sana ölse de güvenmez.
Bir gün öleceğini bilir o. her ne kadar hiç
yenilmeyecek gibi yaşasa da hayatı bir gün öleceğini mutlaka bilir. Hazırdır da
zaten. Hiç korkmaz o. günü geldiğinde de pis işlerini başkalarına yaptırmayacak
kadar onurlu bir akrep kadınıdır o. Kendini imha ederken senin gözlerinin içine
bakar. Onla beraber sen de ölürsün…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)