30 Ekim 2013 Çarşamba

Kan Tadı

Kan tadı. Seviyordu o tadı ya da alışmıştı. Hafifçe doğruldu. Canı acımıyordu, belki biraz gururu… Başını kaldırdığı anda gördü bir sonraki hamleyi. “O” da düştü yanında yere. Bir anda geldi öfke. Ne olduğunu anlayamadan ayağa kalktı. Tuttu kadını boğazından. Yapıştırdı duvara. Güçlüydü, biliyordu gücünü; kadının göz bebeklerine baktığında görüyordu gücünü. “Bir kez daha” diye soludu kadının gözlerine bakarak. “Bir kez daha vur ona, seni öldüreyim.” Korkuyu gördü. Ama soluk bir korku. Kadın güldü sonra, buram buram alkolün kokusu geldi burnuna. Midesi bulandı. Bıraktı zarif boğazını kadının. Bir adım geri çekildi yavaşça. “O” nu tuttu ve kaldırdı yerden. Tam “o”nun gözündeki yaşı silerken, acıyı hissetti. “Nefes alamıyorum” diyemedi. Bir kez daha yerdeydi, kadın gülüyordu. O an anladı. Oyunu tek başına oynamakta zor birşey yoktu. Kendini korurdun, kazanırdın bir şekilde. Ama oyunu iki kişi oynadığında savunmasızdın. Arkana bakmak zorundaydın. Ne yaparsan yap “o”nun gözünden düşen bir damla yaş için ölmeye hazırdın. Çünkü “o” senin canındı. Senden bir parçaydı. Sen istedin diye gelmişti dünyaya ve zarar görmemesi için kalkandın sen. Bu düşünce onu kendine getirdi. Dakikalarca yerde kıvranmıştı ve sonunda bir miktar nefes alabildiğinde duruldu. Gülen ve küfürler saçan güzel kadına baktı sessizce. Korkmuyordu. Çünkü “o”na, kardeşine, bu güzel kadının yaşattığı zulmü yaşatmayacaktı. “Benim kalkanım yoktu, gücüm yoktu, tek başıma savaştım. Ama sen yalnız değilsin.” diye fısıldadı ağlayan küçüğün kulağına. “Ben hep senin yanındayım ve ben hayatta olduğum sürece, sana hiçbirşey olmayacak.” Ben hayatta olduğum sürece…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder